gençliğin adresi burası
  TARSUS'UN TARİHİ
 

TARSUS'UN TARİHİ

Tarsus' ta 1934 yılları arasında Gözlü Kule Höyüğünde yapılan kazılar bu yörede ilk yerleşmenin Neolitik dönemle başladığı ve Orta Tunç çağa değin kesintisiz sürdüğünü ortaya koymuştur.  Kent önceleri Toros adıyla anılmış sonradan bu ad latince de Tarsus olmuş ve zamanımıza kadar da gelmiştir. Tarsus'u ilk kez kimin kurduğu konusunda çeşitli söylenceler vardır. Bunlar' ın en yaygın olanı, kentin Asur Hükümdarı Sardanapal'ın kurduğudur. Yöreye I.Ö. VII-VII.yy' da geldikleri sanılan Yunanlıların burada bir yer yerleşmeyle karşılaştıkları kesindir.

Bir süre Asur egemenliği altında kalan yöre daha  sonra prenslerin, iskendirin eline geçti. İskender' den sonra Tarsus, tüm Kilikya ile birlikte Selökinder' in payına düştü. I.Ö. 246'da Mısır yönetimine geçtiyse de bir süre sonra geri alındı. I.Ö. 66 da Kilikya bir Roma vilayeti oluncai, Tarsus' ta bunun  merkezi durumuna getirildi. Tarsus' a tarihi bir önem kazandıran Cydunus(TarsusÇayı) o dönemlerde kentin içinden geçmekteydi. Kleopatra ve Romalı komutan Marcus  Antonius, Tarsus' a bu ırmak yoluyla gelmişlerdir. 

Tarsus Hıristiyanlığın kurucularından Aziz Paul us'un doğduğu kent olarak da önem  taşır. Ayrıca ünlü coğrafyacı Strabon I.Ö.I. yy da Tarsus' ta dil bilginlerii filazof ve yazarların yaşadığı yazar. Tarsus' un tarihi, müslümanlığın ortaya çıkışından kısa süre sonra, haraketli bir aşamaya girdi. 637 de Arap üstünlüğünü kabul eden Tarsus bu  dönemde Bizans sınırındaki öbür kentlere birlikte onarıldı.

Bu kentlere sonradan avasim  (uç kentleri) adı verildi. Emeviler ve Abbasiler döneminde, Tarsus bizanslılara Araplar  arasında sürekli el değiştirdi. 965' te bizanslılara geçen Tarsus bu dönemde Antakya  Prensliğine bağlandı. Bir süre sonra yeniden Bizans' ın, 1133'te Ermeni Prenslerinden  Leon' un eline geçti. 1137' de Bizans imparatoru Yoannes Komneos, Tarsus' u geri geri aldıysa da, 1172 - 1173' te yöre yeniden Ermeni egemenliğine girdi. 

Tarsus, XIII.yy ' dan sonra Memlukler' in ve zaman zaman da Ramazanoğulları ile  Dulkadiroğulları beyliklerinin yönetimine geçti. 1516 da ise, Yavuz Sultan Selim' ce osmanlı topraklarına katıldı.

Tarsus 1571 de Kıbrıs Eyaletine bağlı bir sancak merkezi  olduysa da, bir süre sonra Adana eyaleti sınırlarına alındı. 1832 de Osmanlı güçlerini yenen mısırlı İbrahim paşa, Adana ve çevresini ele geçirdi. 1839 da yeniden Osmanlı  topraklarına katılan Tarsus, 1867 de Halep vilayeti Adana sancağının 1877 de ise  Adana vilayeti Adana sancağının bir kazası oldu. 

Şemsettin Sami Tarsus'a İlişkin Şunları Yazmaktadır : Adana vilayetine bağlı Mersin Livasının bir kazasıdır. Kentin, 31 camisi, 19 medresesi 2 tekkesi, çeşitli dinsel topluluklara bağlı 5 kilisesi, 1 bedesteni, 10 hani, 2 hamamı  24 okulu, 7 değirmeni ve 6 pamuk fabrikası vardır. Tarsus, Namrun ve Gölek nahiyeleriyle 180 köyden oluşur. Tüm nüfusu 41606' dir.  Kentteki 4000 - 5000 Rum ve Ermeni dışında tüm nüfus İslam' dır. 

Ali Cevad ise Tarsus' u Şöyle Anlatır :  Kazanın Kusdemir, Kosun, Canip sehir, Namrun, Ulaş, Gülek ve Tekeler aslı 7 nahiyesi ve 161 köyü vardır. Kazanın tüm nüfusu 40410 dur. Mersin 1888' de Adana' ya bağlı bir sancak olunca Tarsus' ta bunun tek kazası olarak  yönetsel durumunu korudu. I. Dünya Savaşı sonrasında Fransız işgaline uğrayan  Tarsus da buna bağlı bir ilçe merkez durumuna geldi. Tarsus Müslümanlar içinde  mukaddes bir şehirdir.

Tarsus' ta bir çok kutsal abideler vardır. Danyal Peygamber  Tarsus' ta gömülüdür. Makam Caminde Türbesi vardır. Hazreti Şit, Lokman Hekim Bilal - i Habeşi' nin Mezarları Tarsus' tadır. Harun Reşit' in kardeşi Memun' un valiliği sırasında Tarsus çayında boğulmasından  sonra Nur Camiindeki mezara defin edilmiştir.

Bütün bu efsane ve Tarsus' un geçmişi ne ait bilgilerin ilmi bir şekilde derlenip ortaya çıkarılması Arkeolog ve tarihçelere  düşen bir görev olmaktadır.

TARSUS'UN İSMİ
Tarsus'un ismi kuruluşu hakkında gerek Yunan mitolojisinde gerekse eski yazarların anlatımlarında çeşitli bilgiler verilmektedir.Antik çağlarda, Tarsus Çayı'na Kilikya'mn yerli halkı KYDNOS adını vermiştir. KYDNOS mitolojide nehir tanrısına verilen isimdir. Azra Erhat'ın Mitoloji Sözlüğü kitabında Kydnos aşağıdaki gibi an­latılmaktadır: "KYDNOS: Kilikya'da bugün Tarsus Çayı diye anılan ırmağın tanrısı. Ana tarafından lapetos'un torunu sayılır. Kydnos'un Parthenios adlı bir oğlu varmış. Kydnos Innağı'nın denize döküldüğü yerde bir şehir kurup ona PARTHENİA adını vermişler. Bu şehir bugünkü Tarsus'tur.

Eski Yunan mitolojisinin bir anlatımına göre, Pegasus (Kanatlı uçan at) ve Bellerofontes Kilikya Ovası'nda yolunu şaşırmış ve Tarsus'un bulunduğu yerde ayağı sakatlanmış olduğundan, şehre Yunanca "ayak tabanı" anlamına gelen TARSOS ismi verilmiştir.Bazılarına göre de şehir adını TERSEİN (kurutmak) kelimesinden aldı. Tufandan sonra sular çekilince ilk önce burası kurumuştu.Diğer bir Yunan efsanesine göre, şehrin kurucusu oîan Kilikya ilahı SANDON ile bir tuttukları HERAKLES'tir. Herakles'in resimleri M.Ö.4. yüzyıla ait Tarsus sikkeleri üzerinde bulunmaktadır. 1875 yılında Tarsus Eski Ömerli Mahallesi'nde bulunan, şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesl'ndeki bronz Herakles heykeli bu tanrıya Tarsus'ta tapınıldığının bir kanıtıdır.

Strabon'un Anadolu'nun Coğrafyası kitabında ise: 'Tarsos'a gelince, o bir ovada uzanır. İo'yu araştırmak üzere Triptolemos'la bir­likte dolaşan Argoslular tarafından kurulmuştur." diye an­latılmaktadır. Strabon M.Ö. 64 yılında Amasya'da doğan antik çağ yazarlarından biridir.Perseus'a ait bir başka mitolojik efsane ise, Perseus'un Andrasos ismindeki köyün yerinde Tarsus'u inşa ettiğini anlatmaktadır.

Antik devir yazarlarından Abydenos ve Beresos'a göre Asur Kralı Sanherip, Tarsus'u M.Ö.696 senesinde Babil şehrini örnek alarak inşaa etmiştir.Tarsus'un kuruluşuna ve ismine dair diğer Yunan efsane ve söylentilerinin hemen hemen hepsi Romalılar zamanında, özellikle Augustos devrinde ortaya çıkmıştır. Ancak bu söylentiler ve iddilar mitolojik olmaktan ileriye gidemediği için. bunlardan tarihî bir gerçek ortaya çıkarmak olası değildir.

Kentin adı ilk kez Hitit metinlerinde TAR-ŞA (URU-TAR-SA) biçiminde yazılmıştır. TARŞA olasılıkla tüm Çukurova'yı içine alan ve Kuzey Mezopatarnya'daki Hurrilerin kurduğu Kizuvatna krallığının merkeziydi, M.Ö.5. ve 4. yüzyıllarda Tarsus'un gerek kültürel gerekse etnolo­jik bakımdan tamamen doğu memleketi özelliği taşıdığını görüyoruz. Bu yüzyıllarda Tarsus halkı arasında bir kısmı Yurıarılı'mn varlığı belli ise de, bunlar sırf ticaret amacıyla Tarsus'a gelip yerleşen ve azınlıkta olan kimselerdir.
M.Ö. 5. yüzyılın ikinci yansından ve daha ziyade 4. yüzyıldan itibaren görülen Yunan sikkelerinin varlığı, eko­nomik amaçlarla meydana getirilmiş; Yunanlılara daha kolay ticaret yapabilme olanağını sağlayabilmek için, büyük ticaret şirketleri ta­rafından bastırılmış olan ekonomik kültür etkileridir.Tarsus ismi ve kentin Kilikya Kralı Syennessis'in yönetim mer­kezi olduğu, ilk kez M.Ö. 401 yılında, Ksenofon'un Anabasis isimli eserinde anlatılmaktadır.

M.Ö.5 yüzyılın ikinci yarısından itibaren Tarsus'a ait sikkeler üzerinde, kentin ismi gerek Aramice ve gerekse Grekçe yazı ile TARZ ve TEPEİ şekillerinde görülmektedir. Ama Tarsus ismine çok daha önce Asur kaynaklarında, Asur Kralı 3. Salmannassar (M.ö. 859-825) ve Sanherip (M.Ö. 704-68 l)'e ait bel­gelerde TARZİ şeklinde anlatılmaktadır.Tarsus Çayı'nın iki yakasında yeni bir kentin temelleri Sanherip zamanında atılmıştır diyebiliriz. Aynı zamana ait bir başka Asur metninde ise kentin adı TARSİS biçiminde yazılmıştır. Demek oluyor ki. Yunan sömürgeciliği devrinden evvel, M.Ö.9. yüzyılın birinci yarısında, Tarsus ismi ve şehri Asur Kralı 3. S alman n as sar'm Kilikya'ya yaptığı seferlere ait resmi belgelerde, o zamanki Kilikya Prensliğİ'nin merkezi olarak anılmaktadır.

Tarsus ismi geçen Asurlular'a ait resmî belgelerin doğruluğundan hiç bir zaman kuşku duyulmayacağı gibi, Yunanlıların bilinen tarihlerden daha önce Kilikya'ya gelmiş olmaları da olası değildir. Yazarların, mi­tolojik efsanelerin, Tarsus'un kuruluşuyla ilgili anlatımları bu du­rumda gerçek olamamaktadır.Mitolojik bilgiler arasında yalnız bir tanesinde, gerçeğin bir dere­ceye kadar gizlenmiş olduğu anlaşılıyor. O da Herakles Sandon'un yani sonuç itibariyle SANDON'un, Tarsus'un kurucusu olmasıdır. M.Ö. 4. asrın başından itibaren, Tarsus sikkeleri üzerinde Sandon (BAL TARZ) yani şehir tanrısı olarak görülmektedir. Sandon'un çok eski bir Kilikya tanrısı olduğu da genellikle kabul edilmektedir. Şehrin kuruluşunun böyle bir tanrıya atfedilmesi, onun tarihin ka­ranlık devirlerinde meydana geldiğini anlatmaktadır. Zira, M.Ö. 9. yüzyılda, Asurlular zamanında. Tarsus bir idare merkezi olarak görüldüğünde, Tarsus'un kuruluşunun ve isminin o tarihten daha eski zamanlara gitmesi gerekmektedir, Tarsus isminin, yine çok eski bir Kilikya tanrısı olan TARHON veya TARKON'dan gelmiş olduğu muhtemeldir. Bu tann Hitit metin­lerinde TARHUNT şeklinde gösterildiği gibi, Hititler zamanında ve daha Önce, Kilikya'nın da dahil bulunduğu ARZAVA Krallığının 4. Amenofis ile siyasî ilişkide bulunduğu prensi TARHUNDARABA ismini taşımaktadır.

Bundan başka Kilikya'da bulunan kitabelerde pek çok TARKU, TARKON ve bu kökle meydana gelen kişi isimlerine rastlanmaktadır.Tarsus'un koruyucu tann Sandon'a izafeten anılmaması şehrin isminin başka bir tanrıdan geldiğinin kanıtıdır. Buna göre şehrin kuruluşunun daha önceki tann olan TARHON'a bağlanması gerekmektedir. Tarsus'un isminin TARHON veya TARKON'dan türemiş olduğunu kabul edersek, bunun daha sonra Asur dilinde TARZI-Aramice'de TARZ, Grekçe'de TERSİ (TEPlIKON) ve nihayet Latince de TARSOS şeklini aldığını görürüz.Selefkoslar, olasılıkla 1. veya II. Antiokhes zamanında kentin adını Kydnos Antiokhiea'sı olarak değiştirirler.Tarsos adı Antiokhos Filopator IX (M.Ö. 113-95) zamanında yeniden kullanılmaya başlanmıştır.
M.Ö. 1. yüzyıl sikkelerinin üstünde Tarsos adı yazılıdır.Roma döneminde, Tarsus çeşitli imparatorlar adına lakaplar almıştır. Bu isim ya da lakaplar imparatorun yaşayışına göre Tarsus'a kısa imtiyazlar tanımıştır. Tarsus yeniden imar edilmiş ve halkın yaşam düzeyini arttırıcı tedbirler alınmıştır. Bu çalışmalardan ve imparatorlann isimlerinden dolayı Tarsus'a verilen lakaplar şöyle sıralanmıştır: Roma İmparatoru İladrianus'tan dolayı HADRLANE, imparator Commodius'dan dolayı KOMMODİANE, Severius'tan do­layı SEVERİANE, Caracalla'dan (M. Aurelius Anloninius) dolayı ANTONİNİANE, Severîus Alexander'den dolayı SEVERİANE, Gordion zamanında da GORDIANE adıyla anılmıştır.

Tarsus ismi Araplar döneminde de değişik isimlerle anılmıştır. Arap kaynaklarında ve doğu kökenli tarihçilerin kitaplarında Tarsus'un ismi ile ilgili birçok açıklamalar vardır. Bunlardan:Ruhul-beyanda: "... O şehir Tarsus'tur. Cahillye devrinde ise EFSUS'tu." diye yazar.Kimi Arap kaynaklannda Tarasus olarak da ifade edilmiştir.'Yazan bilinmeyen el yazması bir kitapta ise Tarsus anlatılırken; "... Ve bunun adı Tevrat'ta Efsus'tur ve İncil'de Arsus'tur. Ve Arap dilince Tarsus'tur." diye bahseder.İslâm ananeleri arasında Tarsus'un, Adem'in oğlu Şii tarafından kurulduğu, kabrinin de Tarsus'ta olduğu efsanesi yer almaktadır 

TARSUS'UN ANTİK YAZILARI
Antik çağlardan zamanımıza kalan en önemli belgeler, kuşkusuz taşlar üzerine yazılan yazıtlardır. Önemli olayları, mutlu anları, ölenleri ya da o anki yaşamın gereği olan koşulları belgeleyen bu yazıtların binlercesi, zamanımıza kadar direnerek gelebilmişlerdir. Tarsus'ta, antik çağlarda, pek çok belgesel taşlar yazılmıştır. Bunların bir çoğu şu anda Tarsus'un derinliklerinde gizemini koru­yarak yatmaktadırlar. Zaman zaman temel kazılarından çıkan muhtelif taşlara, ya da yakın zamanlarda yapılan binalann ve bahçelerin duvarlarına konulan yazılı taşlara rastlamamak mümkün değil.

Böylesi taşlardan birisi de yıllardır Yeni Hamam'ın duvarları arasına gizlenerek, zamanımıza, Tarsus Tarihi için önemli bir belge olarak gelebilmiştir. 1981 yılında. Yeni Hamam'ın duvarlarından büyük bir özenle alınıp, Kancık Kapı'nın doğusundaki boşlukta, güneşin ve yağmurun altına, korumasızca sergilenme şanssızlığı ile karşı karşıya kalmıştır.

Aynı yazıtın bir diğer örneği de Kubat Paşa Medresesi olarak bilinen kent müzesinin arkasındaki evin bahçe du­varının sessizliğinde halen durmaktadır. Bu önemli yakıta güzel de bir isim verilmiş. "Özgürlük Yazıtı." Bu yazıttan kentin birçok yerindi' daha yüzlercesi çıkabilir. Çünkü insanların en zor elde edebildikleri değerlerin başında özgürlük gelmektedir.M,S. 222-235 yıllarında. Roma İmparatoru Severius Alexander'ın adına yazılı bu yazıt, Tarsus'un diğer eyaletlerden ayrı, üstün bir yetkiye sahip olduğunu anlatan çok önemli bir belgedir. Özgürlük Yazıtı olarak anılan bu yazıtın üstünde bir heykelin var olduğu yazıtın içeriğinden anlaşılmaktadır. Zamanımızdan yaklaşık 1750 yıl önce yakılan bu yazıtta şunlar yazmaktadır: "bu heykel, imparatorluk tapınağının koruyuculuğunu iki kez yapmak, gerek kent, gerekse eyalet yönetiminde, bazı sivil ve resmi işlerde özel sorumluluk ve yetkilere sahip olmak ve bağımsız eyalet meclisi kurmak gibi pek çok ve seçkin ayrcalıklarla onurlandırılmış bulunan, Kilikia. İsaura ve l.ykaonia eyaletlerine başkanlık eden, en büyük, en güzel ve en önde gelen başkent olan Severius Alexander'ın, Septimus Sevcrus'un, Caracalla'mn ve I ladrianus'un kenti Tarsus tarafından, dindar ve talihli efendimiz İmparator Markus Aurelius Severius Alexander'ın esenliği için dikilmiştir." '18'Bu yazıtın. Ulu Camii civarında bulunduğu sanılan bîr tapınağın temellerinden alınıp Yeni Hamam'ın duvarına konulduğu sanılmaktadır.Diğer bir önemli yazıt ise şu anda Tarsus Müzesi'nde, izleyicilerinin anlamsız bakışlarına hiç bir yanıt veremeden, müze yetkililerinin ilgisizliğine küsmüşcesine durmaktadır.

1986 yılında Gülek Kasabası civarlarında çıkan bu yazıt Latince harflerle yazıtı çok önemli bir belgedir. Bu yazıt, tanrıların habercisi Mercur (Hermes)'a hitaben bir yalvan niteliğindedir. Güngör Varinlioğlu'nun şiirsel bir dille Türkçeleştirdiği yazıt, aynı zamanda Mercur heykelinin kaidesidir.

"EyArgus'u öldüren Mercurius,
Asası güçlü tanrılar ulağı,
Çekirge bulutunu kaldır
Kutsal değneğinle halkların
Yörelerin üstünden.
Heykelin var ya bu yerde;
Ekinler ürün versin diye
Sağıltıp, kurtarman için
Bu yerleri, soyları.
İyilik et, yumuşak ol bütün insanlara,
Ürünler bağışla
Ekinlerin her türlüsüne".

Bir Roma tanrısı olan Mercur için yazılan bu şiirsel yalvarmadan da anlaşılacağı gibi, korkunç bir çekirge salgım yaşanmıştır Kilikya'da. Tarsus'a ait binlerce yazıt ya da yazılı heykel kaidesi, Osmanlı döneminde Avrupalılar tarafından kaçırılmıştır. Özellikle 19. yüzyıl ortalarında, Fransız gezgin V. Langlois tarafından Fransa'ya kaçırılan ve birçoğu şu anda Paris Luvr Müzesi'nde bulunan yazıtların içeriğinden bu kentin esas sahipleri olarak haberimiz, bilgimiz bulunmamaktadır.

 
ST.PAUL KUYUSU
St.Paulus MS 3 yılında Tarsus'da doğmuş ve babasının mesleği olan çadır bezidokumacılığı yapmıştır. Musevi Roma vatandaşı olan Aziz, ilk öğrenimini Tarsus'da,yüksek öğrenimini Kudüs'de tamamlamış, daha sonra isa'nın Havarisi olmuştur. Tarsus'da S.Paulus'un doğduğu ve yaşadığı ev olarak bilinen yapı kalıntısının ortasında bulunan kuyunun suyu, halk arasında şifalı olarak bilinir.
Bazı Hristiyanlar, Hacı olmak için Kudüs'e gitmeden önce Tarsus'a uğrayarak StPaulus'un kuyusundan şifalı ve kutsal suyu içerler. Bu nedenle StPaulus kuyusu, Hristiyanlarca önemli bir ziyaret merkezidir.

ROMA YOLU
Roma yolu, Tarsus'a 15 km uzaklıkta Sağlıklı köyünün yukarı kısmında bulunmaktadır. Roma yolu yüksek bir yerde olup, buradan Tarsus ve civarı sahile kadar görülebilmektedir. Yolun genişliği 2.94 ile 3.00 metre arasında değişmektedir. Sağlam kalan yerlerin uzunluğu 3 km kadardır.

ANTİK CADDE
1993 Yılında yapılan çalışmalarda ortaya çıkarılan Antik Cadde Tarsusun en önemli tarihi eserlerinden biridir.Yaklaşık 8000m2 bir alanı kaplayan Cumhuriyet Meydanı, Antik cadde ve çevresindeki çeşitli çağlara ait yapı kalıntıları Tarsus için önemli bir turizm potansiyelidir.Bu alanın arkeolojik kazılarıda 1993 yılında başlamıştır. Doğu-Batı yönünde olan bu caddenin 20km olduğu bilinmektedir.Caddenin Genişliği 7 Metredir, Bundan binlerce yıl önce inşa edilmiş olması sizi şaşırtmasın Ogünkü mimari anlayış ile bugunkü modern mimari tarzı binlerce yıllık zaman dilimlerine rağmen aynıdır.Caddeler su tutmasın diye balıksırtı yapılmış.Yer yer bozulmalar olmuş, olmuş ama antik çağdaki görünümünden fazla birşey kaybetmemiş.

Bu caddenin her iki kenarında kum taşından yapılmış yağmur kanalları yüzey sularının caddenin altında bulunan şehir altyapısına naklini kolaylaştırıyor. Burası bir tünel değil antik caddenin altında km'lerce uzanan ana kanal caddenin 2 metre 20 cm altına inşa edilmiştir. Çapı 70 cm'dir. Caddenin iki kenarında bulunan işyerlerinin ve konutların atık sularını güneye, denize ulaştırmaktadır. Antik cadde geçmişten günümüze birçok izlerde bırakıyor.Tekerlek izleri bunlardan yanlışca biri.Cumhuriyet alanında kazılar devam ediyor.Yapılan çalışmalarda şimdiye kadar eski çağın genç dönemlerine ait kalıntılar ortaya çıkarıldı.

CLEOPATRA KAPISI
Tarsuslu yerli halkın "Kancık Kapı" olarak adlandırdığı Kleopatra Kapısı ayakta kalan tek antik kent kapısıdır. Bizans döneminde inşa edilen kent surlarının Dağ kapısı,Adana kapısı ve Deniz kapısı bulunuyordu.

Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Tarsus'u anlatırken, bu kapı için "iskele Kapısı" diye yazmıştır.Yapımında kesme taşlar vehorasan harcı kullanılmış, kemeri at nalı şeklinde ve yerden yüksekliği 6.17 m,derinliği ise 6.18 m'dir. İç içe iki surdan oluşan kentte, savaş anında kapılar kapanmaktaydı. Kleopatra kapısı da bu surların kapılarından birisidir.

Mısır'ın ünlü Kraliçesi Kleopatra'nın Romalı General Antonius ile Tarsus'da buluşmaküzere geldiklerinde, o zamanın limanı olan Gözlükule de büyük bir törenle karşılanarak, Deniz kapısından kente geldikleri söylenir. Bu nedenle Deniz kapısına Kleopatra kapısı da denilir. Deniz kapısı daha sonraki yıllarda yıkılmış, yerine devşirme taşlardan bugünkü kapı yapılmıştır. Son yıllarda yapılan restorasyonla kapının orjinal özelliği kalmamıştır.

JÜSTİNİANUS KÖPRÜSÜ
AdanaAnkara karayolunun Tarsus girişinde ve kuzeyinde bulunan bu üç gözlü köprü, Bizans imparatoru Jüstinianus tarafından Tarsus Çayı üzerinde inşa ettirilmiştir. Eski dönemlerde köprü geçişinden para alınması nedeniyle, bu köprüye vergi anlamına gelen "Baç" adı verilmiştir.

 


 

Tarsusluların "Altından Geçme" olarak isimlendirdikleri geçit. Roma dönemine ait büyük bir hamamın duvar kalıntısı olan bu beton blok çok geniş bir alana yayılmaktadır. Sol baştaki kesme taşlarla yapılan evin 1940'lardaki güzelliği göze çarpmaktadır.


 

Makam Camii'nin 1950'li yıllarda çekilmiştir. O yıllardaki araçlar dikkat çekici olarak görülüyor


 

Makam Camii minaresinden İzzet İnceler tarafından çekilen bu fotoğrafta Adana Caddesinin eski görüntüsü görülüyor.


 

Foto İzzet İnceler, Tarsus'ta yetişen ve Tarsus halkına belgesel nitelikli çok önemli fotoğraflar bırakan bir fotoğrafçıdır. 1950 'den önce Gazi Paşa Caddesi olarak adlandırılan bu caddeye daha sonraki yıllarda Atatürk Caddesi denmiştir.


 

İsmet İnönü Caddesi olarak geçen bu fotoğrafta bulunan binanın tabelasında "CHP ilçe Yön. Kurul" yazısı var.


 

19. Yüzyılın sonunda, Tarsus Kaymakamı Ziya Bey'in gayretleriyle yaptırılan kaymakamlık ve Belediye binasının fotoğrafı. 1970 yıllara kadar varolan bu taş binalar yerlerini betonarme bir yapıya terk etmiştir.


 

19. Yüzyılda yapıldığı sanılan rum taş işçiliğinin güzel bir örneği olup Tarsus'un merkezinde yer almaktaydı. Cumhuriyet yıllarında yerel yönetimlere hizmet vermiştir. Atatürk ve eşi Latife hanım burada kalmıştır. 1960'lı yıllarda yıkılmıştır.


 

Kleopatra Kapısının 1920 yılında çekilmiş en önemli ve ilk fotoğraflarından biri.



1884 yılında bir Fransız tarafından çekilmiş panoramik Tarsus resmi. Gözlükuleden çekilmiştir.

 
 
  bugün 21 ziyaretçi (62 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol